Sanatçının yaşam felsefesi, içinde yaşadığı sosyal çevre tarafından şekillenir. Daha somut bir ifadeyle, felsefesini şekillendiren, içinde yaşadığı koşulları belirleyen sosyo-ekonomik çevredir.
Aşık Veysel’in yaşadığı sosyal çevre, köy kültürünün tipik özelliklerini barındırıyordu, ekonomi tarıma dayanıyordu, pre-kapitalist üretim araçları baskındı ve sanayileşme yoktu. Ayrıca, nitelikli eğitim imkanlarından yoksunluk, uzun savaşlar yaşamış bir toplumun yaşadığı kıt kaynaklar ve fakirlik, dönemin gerçekleriydi.
Yazılı kültürden ziyade, tüm edebi, sanatsal birikimin sözlü kültürü temel aldığı bir dönemde yaşamış olması, Aşık Veysel’in görmeyen gözleri ile sanatını icra etmek için belki de tek avantajıydı. Çamışıhlı Ali Ağa’dan (Aşık Ala) dersler aldı. Kendisini gönülden saz çalmaya adadı. Onu ozanlar dünyasına taşıyan ve Halk edebiyatının eski üstadlarını tanımasını sağlayan Çamışıhlı Ali’ydi. Böylece, Pir Sultan Abdal, Dertli, Karacaoğlan ve Ruhsati’nin eserlerini öğrenerek hem saz çalmayı hem de kendi duygu ve düşüncelerini söze dökmeyi geliştirdi.
Aşık Veysel Sivas’ın, Şarkışla ilçesi, Sivrialan köyünde 1894 yılında doğdu. Veysel ailesi bu bölgede Şatıroğulları olarak tanınıyordu. Babası Ahmet adında bir rençberdi. Veysel doğduğu zamanlarda Sivas’ın her yerinde çiçek hastalığı hakimdi. Veysel doğmadan önce kız kardeşlerinden ikisi çiçek hastalığından ölmüştü.
1901’de 7. yaşındayken, Sivas’ta başka bir çiçek hastalığı salgını meydana geldi, Veysel’in hastalığa yakalanması bu döneme denk gelir. Otobiyografisinde o günlere dair şu anısından bahseder: “Çiçek hastalığı yüzünden yatağa düşmeden önce annem bana güzel bir elbise dikmişti. Bu elbiseyi giydim ve ona yeni elbisemi göstermek için Muhsine Karin’a gittim. Sisli bir gündü ve eve dönerken yolda ayağım kaydı düştüm. Tekrar ayağa kalkamadım. Çiçek hastalığına yakalandığımı öğrendim ve sol gözümü böyle kaybettim, sağ gözümde ise yoğun bir katarakt ile yaşamak zorundaydım.
Sağ gözü, yine çocukluk yıllarında yaşadığı talihsiz bir kazada zarar görünce Veysel’in dünyası karanlığa büründü
Aşık Veysel’in Ali adında bir erkek kardeşi ve Elif adında bir kız kardeşi vardı. O günden sonra kardeşleriyle tesellli bulur, Elif onu dışarı çıkarmakta, gezerken eşlik etmektedir. Ali ise dert ortağıydı. Sivas, aşık ve ozanlarıyla ünlü bir bölgeydi, Veysel’in babası da şiirle ilgiliydi ve derviş tekkesine yakındı. Veysel’e sıkıntılarını unutmasını sağlamak için bir saz aldı. Halk şairlerinin şiirlerini okuyarak oğlunu yatıştırmaya çalıştı.
Üstelik bölgenin şairleri de Şatıroğlu Ahmet’in evini ziyaret ederlerdi. Ev ziyaretlerinde bu ozanlar sazı eline alır şiir okur türkü söylerdi. Veysel onları dikkatlice dinlerdi. Bu dönemde babasının arkadaşı Çamışıhlı Ali (Aşık Ala) dan ders almaya başladı. Komşuları Molla Hüseyin, ara ara Veysel’in sazını akord eder, kopan teller olursa onarırdı.
Birinci dünya savaşı ile başlayan seferberlik ile. kardeşi Ali askere alındı. Savaşın patlak vermesinden sonra, neredeyse tüm arkadaşları askere gitti. Bu dönem Veysel’in yalnızlığı derinden tattığı ve iç sesine kulak verdiği dönemdir.
Savaş ortamında, görmeyen gözleriyle bir şey yapamayacak olmasına rağmen, içten içe, askerlikten, vatan savunmasında pay sahibi olmaktan mahrum kalmak,ona şu dizeleri yazdırmıştır.
Ne yazık ki bana olmadı kısmet
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolum vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına
Seferberliğin sona ermesinden sonra 1919 yılında, 25 yaşında, ailesi Veysel’i evlendirir. Aşık Veysel’in bu evlilikten bir kızı ve bir oğlu olur ancak oğlu doğduktan kısa bir süre sonra hayatını kaybeder. Veysel’in bu talihsiz olaydan sonra yaşadığı ıstırap 1921’de annesini kaybetmesiyle devam etti.1922 de ise babasını kaybetti. Birkaç yıl sonra ise karısı, altı aylık kızını da bırakarak, Veysel’i terk etti. Ne yazık ki kızı da 2 yıl sonra hayata gözlerini yumacaktı.
Veysel tüm bu acıları geride bırakıp köyünden temelli ayrılmayı pek çok kez düşünse de hem gönlü elvermedi hem de kör gözleri buna mani oldu. Veysel daha sonra tekrar evlendi.
<
Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni Ahmet Kutsi Tecer, bir grup meslektaşı ile birlikte, Halk Şairlerini 5 Aralık 1931’de üç gün süren Halk Şairi Festivali düzenlediler. Bu festivale katılması ve Ahmet Kutsi Tecer ile tanışması, ilerleyen yıllarda Aşık Veysel’in hayatında köklü bir değişime sebep olacak, sesini daha geniş kitlelere duyurabilmek üzere ona Ankara’nın yollarını açacaktır. Ahmet Kutsi Tecer, 1932 yılında “Halk Şairlerini Koruma Derneği”nin kurulmasına vesile olarak önemli bir işe imza atar.
1933 yılına kadar köyünden çok nadir ayrılan Aşık Veysel, bu tarihten sonra, yurdun dört bir yanını gezeceği seyahatlere çıktı, pek çok yerde hem anonim hem de kendi eserlerini seslendirdi. Veysel, usta ozanların şiirlerini çaldı ve şarkı söyledi. Cumhuriyetin onuncu yıl dönümünde, Ahmet Kutsi Tecer’in talebi üzerine, tüm halk şairleri, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’e şiirler yazdı. Veysel o şairlerden biriydi.
Aşık Veysel’in eğitimci kimliği
Köy enstitüleri kurulmasının ardından, Ahmet Kutsi Tecer’in çağrısıyla Köy enstitülerinde saz ve bağlama dersleri vermeye başladı. Aşık Veysel’in buradaki misyonu gezici öğretmen misali, farklı köylerde enstitülerde kısa aralıklarla ders vermek, gençlere örnek olmak idi. Yıldızeli, Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler ve Akpınar Köy Enstitüleri’nde ders verdi. Bu okullarda daha sonra Türkiye’nin kültürel yaşamını damgalayan pek çok aydın sanatçıyla tanışma ve şiirsel kapasitelerini geliştirme fırsatı buldu.
1965’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, “anadilimize ve ulusal dayanışmamıza katkısı ve hizmetlerinden dolayı kendisine aylık 500 TL maaş bağlanmasına karar verdi.
21 Mart 1973 günü saat 3.30’da Veysel, bugün bir müze olarak kullanılan evde, doğduğu köy olan Sivrialan’da hayata gözlerini yumdu.
Aşık Veysel ve Türk Halk Müziği’ne etkileri
Aşık Veysel, etkili sözleri ve bestelerinin yanı sıra, kendine has bir tarza da sahipti. Karacaoğlan, Dertli gibi eski ozanların şarkılarını yorumlayışı, kendi şiirlerinde kullandığı üslup ve çarpıcı cümleler, hem çağdaşı hemde kendisinden sonra gelen ozanları etkilemiştir.
Bağlamanın ilk düzeni olarak Aşık Süleyman tarafından geliştirildiği düşünülen “aşıklama düzeni” Anadolu’da Aşık Veysel tarafından tanındığı ve yaygınlaştırıldığı için “Veysel düzeni” olarak bilinir.
Veysel, halk şiirinin ustalarından biri olarak anılır ancak bu geleneğin pek çok faslını uygulamamıştır. Örnek vermek gerekirse, Aşık Veysel şiirlerinde atışma yoktur, muamma çözmez, doğaçlama yoktur,
Aşık Veysel şiir Kitapları
Deyişler – ilk basım tarihi:1944
Sazımdan Sesler – ilk basım tarihi:1950
Dostlar Beni Hatırlasın – ilk basım tarihi:1970
Bütün Şiirleri (toplama) – ilk basım tarihi:1984
Aşık Veysel Şiirlerinde Tema
Her ne kadar çaresizlik duygusu ve hiçlik hissi ile solgunlaşsa da, Aşık Veysel yaşadığı tüm trajedilere rağmen hayata tutunmayı bırakmadı. Hayatı anlamaya ve açıklamaya yönelik mücadelesi hiç bitmedi.
Cumhuriyetin ilk yıllarına denk gelen Veysel’in Türk halk şiirinde yarattığı fark; halk duygularına tercüman oluşu, düz koşmada kullandığı vurgular ve lirizmi ustaca kullanarak, kendi hayatındaki kesitleri çarpıcı fakat yalın benzetmelerle şiire dökebilmiş olmasından gelir.
Ruhi Su, “Aşık Veysel’in kendine özgü bir felsefesi var mı?” Sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Felsefe kelimesi ile, toplum içinde Veysel tarafından önerilen veya benimsenen bir düşünce biçimi içerip içermediğini soruyorsanız, evet. Çalışmayı öğütlerdi, geleneklere bağlı kalmayı tavsiye ettiği zamanlar da vardı. Kendi inancı, insana duyulan sevgi, hoşgörüye dayanıyordu. Ölümünün ardından Bülent Ecevit şöyle demiştir. “Ölümsüzlüğe eren, yüce ozanın nefesi, şiirlerinde sürecektir”
Veysel’e özgü bir başka şey de, her insanın içten içe Allah’a yönelttiği suallere, duru ve samimi bir dille şiirlerinde yer vermesidir. Gözlerini, kardeşlerini, çocuklarını, hem de çocuk yaşlarda kaybeden bir şairden çıkan sitem ne bir kızgınlık ne hezeyan içerir, şairce ve içinden geldiği gibi;
Bu alemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin
Aşık Veysel’i duygusal olarak coşkulu ama şiirsel olarak zayıf gördüğümüz şiirleri de var, bu durum bazı şiirlerinde, dönemin ülke gerçeklerine parmak basmak üzere, topluma mesaj verme kaygısından ileri gelmektedir. Bu şiirlerde Aşık Veysel bir şairden ziyade, halk eğitimcisi kimliğindedir. Aşık Veysel, bazı şiirlerini Cumhuriyetin korunması ve milletin dayanışmasına yardım etmek için bir araç olarak kullanmıştır.
İddiacı Türkiye’nin insanı
Çalışmakla kazandık biz vatanı
Aç kurt gibi parçaladık düşmanı
Şecaat görünce aslanımızdan
Aşık Veysel’in en olgun şiirleri, insanoğluna ve insanlarla ilgili unsurlara odaklananlardır. Bu şiirlerde
Sufi şairi Veysel vardır. Yalın bir Anadolu köyünde inançları tarafından aşılanmış olan bu duygular, Veysel’de hayatın kaynağı, iyi ve doğruya ulaşma özlemi, toprağa, yaşadığın kültüre manevi bağlılık ve en nihayetinde her şeyin fani olduğunu bilmek gerektiği duygularından ibarettir.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Aşık Veysel bir büyük ozan, türk halk edebiyatının, Anadolu’nun nice cevherlerinden biri. Şiirler okundukça, sazlar çaldıkça, yaşamaya devam edecek.
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın..