VAROLMA SÜRECİ
FELSEFE

VAROLMA SÜRECİ

Yazar :

İnsanoğlunun dünyaya, topluma, zamana karşı varlığını sorgulaması, var…

30/03/2016
Rorschach, varoluşçuluk, existentialism
İnsanoğlunun dünyaya, topluma, zamana karşı varlığını sorgulaması, var olduğunun bilincine varması henüz küçük yaşlarda başlıyor. Soyut kavramları anlama becerisi, ortalama 12 yaş sonrası gelişmeye başlasa da, çok daha erken yaşlarda bir çocuk bu dünyaya nasıl geldiğini, sadece insanlar arasındaki farkları değil, diğer canlıların durumunu da basitçe sorgular. 
Sorgularının çok boyutluluk kazanması, metafizik konularda fikir yürütebilmesi, en önemlisi duyduklarını, gördüklerini, okuduklarını, ona öğretilenleri analiz edebilmesi, eleştirel düşünce üretebilmesi, ergenliğin ileri yaşlarında aşama aşama gerçekleşecektir.
Tabula-Rasa, Boş plaka, philosophy
Sartre’a göre İnsan önce var olur, Bir geleceğe doğru atılan ve bunun bilincine varan bir varlık olarak ortaya çıkar. Varoluşçuluğun babası olarak felsefesini şu temele oturtur: İnsan kendi tasarısından başka bir şey değildir, kendini gerçekleştirdiği ölçüde vardır; yani hayatından, edimlerinin (fiillerinin) toplamından ibarettir. Bu noktada varoluşçu düşüncenin başlangıcı Aristo’ya kadar gider diyebiliriz.
Aristo’nun, Tabula-Rasa “Boş plaka” olarak adlandırdığı görüşüne göre insan zihni doğuşta boş bir plaka gibidir, hiçbir şey bilmeden doğar, Aristo’nun deyişiyle sevgiyi, sevilerek öğreniriz. Bu anlamda insanın kişiliğinin temel taşları, öğrendikçe, olay ve durumlarla yüzleştikçe oluşur.
Hepimiz toplumun atfettiği etiketlerden öte, bireysel tecrübelerimizden, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan gördüklerimizden hissettiklerimizden ve tüm bunların sonucu birikimlerimizden ibaretiz. 
varoluşçuluk existentialism
Freud’un id olarak isimlendirdiği, temel yaşam dürtülerinin toplandığı iç güdülerin toplamıdır ve yeni doğan bir bebeğin kişiliği tamamen id’den oluşur. Rahmin kayıtsız şartsız güvenli ortamına koşullanmış bebek dış dünyaya adım attığında artık gereksinimlerini talep etmek ve yerine gelene kadar beklemek zorunda olacağı bir sürece girmiştir.
İnsanın zaman geçtikçe, çevresindeki kısıtlı bir alanda da olsa dünyayı öğrenmesi ve yaşadıklarına, öğrendiklerine bireysel anlamlar katması, öznel tepkiler geliştirmesi, paralelinde sosyal güdülerinin oluşup olgunlaşıp id’i dizginlemesi, kabaca, hayatın fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacağı bir dizi eylemden daha anlamlı olduğunu kavraması, onu varlık olarak diğer insanlardan ayrı bir yere koyar.
Bu yer onu sürüden ayırmaz tam tersi sürüyü oluşturan her koyunun bu bilince kavuşması aralarındaki bağı sadece tür bağı, kan bağı olmaktan bir adım öteye götürebilir ve sürü artık fikirlerin paylaşıldığı farklılıkların zenginlik ve değer kattığı daha nitelikleri eylemlerin planlandığı bir topluluğa dönüşür.
İnsan hayatı anladıkça ve sorguladıkça muhakkak hayatın bir gerçeği ve değişimin bir parçası olarak kaygılarla karşılaşacaktır. Ancak kaygı, varoluşun bir parçasıdır ve gelişmeye yaratmaya devam eden hiç kimse ondan tamamen kurtulamaz.
Pek çoğumuz insanoğlunun aynı kulvarda, eşit şartlarda doğmadığından, imkansızlıklardan, dış etkenlerin yarattığı olumlu ve olumsuz şartlardan dem vururuz. Geçmişe ve en azından yakın tarihe bakarak şunu söyleyebilirim ki insanın, madden fakir bir toplumda doğması, cehaleti savunan bir toplumda doğmasından daha avantajlıdır.
existentialism

Tarih boyunca pek çok toplum, gerek resmi , gerek gelenekçi ve/veya dogmatik kalıplarla, katı kurallar çerçevesinde, bireylerin kendilerine sunulan fikir, ideoloji ya da dini öğretiyi kabullenmeleri için dayatmacı üsluplar kullandı, aile yapısını ve eğitim kurumlarını, dayatılan öğretileri sorgulamayacak, tek tip insan yetiştirecek şekilde kurgulamaya ve mesleki gereklilikler ve gündelik bilgilerin dışında insanların cahil kalmasını sağlamaya çalıştı ve bugün dahi dünyanın dört bir yanında benzer şeyler yaşanıyor.
İnsanın bir birey olarak varolma süreci, bazıları için, köşe başlarını ve rotasını önemli ölçüde kendi belirleyebileceği bir harita iken, bazıları için ölüm kalım savaşı ya da dayatılanı kabullenip kişiliksizleşme, büyük denizde kaybolma süreci.

Aykut Alan, www.uztarih.com, Mart 2016

Kaynaklar:

  • https://iep.utm.edu/sartre-ex/
  • https://dergipark.org.tr/en/pub/ataunigsfd/issue/2610/33597
  • https://www.jstor.org/stable/22614#metadata_info_tab_contents
  • https://www.taylorfrancis.com/books/mono/10.4324/9780203438831/understanding-human-nature-alfred-adler
  • https://www.jstor.org/stable/20026868

Yorum, Öneri ve Görüşleriniz için Sosyal Medya Kanallarımızı Ziyaret Edin

Sosyal Medya Hesaplarımız

DİĞER İÇERİKLER