VAROLUŞÇULUĞUN ANA TEMALARI

existentialism

Varoluşçuluk

Varoluşçuluk, muhtemelen, felsefenin kendisinden sonra, en çok bilinen ve üzerinde en çok yazılıp çizilen felsefi akımdır. Felsefe dışında, örneğin psikolojik teori ve sanat üzerine önemli bir etkisi olmuştur. Varoluşçu akımın popülaritesinin önemli sebeplerinden biri, felsefeyle ilgisi olmayan pek çok insanın tanıdığı ve yine felsefe okumayan insanların dahi eserlerini okumuş olduğu, oldukça popüler üyelere sahip olmasıdır. 

Bir diğer nokta, varoluşçu olarak anılan düşünürlerin pek çoğu bu terimi hiç kullanmamış, kendilerini varoluşçu olarak kategorilendirmemiş, hatta bazıları açıkça reddetmiştir. Varoluşçuluğu net olarak tanımlayan en önemli isim olan Sartre bir konuşmasında, biraz da hicivle: “Varoluşçuluk? Bunun ne olduğunu bilmiyorum” demiştir. Albert Camus, bırakın varoluşçuluğu, kendini felsefeci veya filozof olmaktan uzak görmektedir. Bu akımla anılan belki de en popüler isim olan Nietzche’nin, kendini varoluşçu akımla özdeşleştiren hiçbir beyanı yoktur.

Varoluşçuluk, Sanat ve Psikoloji

Varoluşçu akımın, felsefe dışında, özellikle teorik  psikoloji ve sanat üzerine önemli bir etkisi olmuştur. 

Görsel sanatlar alanında varoluşçuluk, özellikle, dışavurumculuk hareketi üzerinde ciddi bir etki yarattı . Ekspresyonizm,  Subjektif deneyim, endişe ve yoğun duygusallık üzerindeki vurgularıyla, realizmin temsili naifliğinin ötesine geçmeye ve 21. y.y. da kentleşme, sanayileşme ve büyük dünya savaşlarının getirdiği sıkıntılarla baş etmeye çalışan şehir insanlarını derinden etkiledi. Dışavurumculuk sanatçılarının çoğu Nietzsche'yi yoğun bir şekilde okumuştur.

Sartre ve Camus'un romancı ve oyun yazarı kimlikleri ile pek çok eser verdiği düşünüldüğünde, varoluşçuluğun edebiyat üzerindeki etkisi şaşırtıcı değildir. Dostoyevski ve Kafka gibi romancılar felsefi kimlikle anılmasalarda, Kierkegaard ve Nietzsche ile birlikte önemli emsaller olarak gösterildi. 

Psikoloji biliminin en önemli isimlerinden, Sigmund Freud, Nietzsche'nin, kültür ve tarihe yönelik analizleri ve ayrıca dram, müzik gibi kültürel öğelere dair yaptığı bilinçdışı saptamalar sebebiyle teşekkür borçludur. Fakat, varoluşçuluk akımının, psikoloji üzerindeki en temel etkisi 'varoluşçu psikoterapi' hareketiyle olmuştur.


existentialism

Varoluşçuluğun Ana Temaları


Yaşam Yolu Olarak Felsefe

Varoluşçular felsefeyi nasıl yaşanılacağının anlatıldığı bir el kitabı mantığıyla değerlendirmez. Felsefe, insanın kendini anlama veya dünyayı araştırma girişimi olarak düşünülmemelidir. Daha ziyade, felsefe, yaşamla tam olarak bütünleşmekle ve bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir.  Varoluşçu düşünürler, bu kavram için tarihsel öncüllerini, Antik Yunan’a dayandırır. İlk olarak, antik Yunanlılar ve özellikle Sokrates figürü, aynı zamanda Stoacılar ve Epiküratörler. Sokrates iyi bir yaşam arayışında bir “sistem” ya da “teori” oluşumundan kaçınmaya eğilimliydi kendi anladığı şekilde ve halkın anlayacağı basit örneklerle düşüncelerini kamusal alanlarda dile getirdi.

Neoplatoncuların etkisi altında, Schelling ve Hegel felsefeyi, yaşamın ve dünyanın dışında değil, insanlık tarihinin ayrılmaz bir parçası olan bir etkinlik olarak tanımlamışlardı. 

Varoluşçu filozoflar, bize saçma ve haksız bir dünyada anlamlı bir hayat yaratmaktan tek başına sorumlu olduğumuzu öğretir. Bu yönleriyle kötümser olarak etiketlenirler.
Kierkegaard'ın yaşamın bir dizi seçenek olduğu ve bu seçimlerin hayatımıza anlam kattığı ya da anlamsızlaştırdığı,na dair yaklaşımı varoluşçuluğun etkili söylemlerinden biridir. Sorumluluğu topluma ya da dine bırakmak yerine, her birey hayatını anlamlı kılmak ve onu gerçekte yaşatmaktan tek başına sorumludur.

Varoluşçuluk ve Anksiyete

Varoluşçulara göre, insan kendi başına vardır, birey olarak varlığının farkında değilse, topluluk içinde hiçleşir. Kaygı yani anksiyete, insan tek başına olduğunu anlayınca başlar yani kaygı varoluş biçimini temsil eder. 

Varoluşçular kaygıyı psikiyatristlerden farklı değerlendirirler. Anksiyeteyi çözülmesi gereken bir problem psikolojik bir rahatsızlık değil, herkesin yaşayacağı, sonucunda pozitif ve hayatla ilgili önemli dersler çıkarılabilecek, hayatın kaçınılmaz bir parçası olarak görürler.

Albert Camus , tek çıkış yolunun hayatın saçmalığını kucaklama ve kaygının üstesinden gelecek bir mücadele vermek olduğunu savundu. Başka bir deyişle, eğer bu dünyada bir insan olacaksanız, o zaman, kendi hayatınıza anlam katmak için bir seçim yapmanız gerekir. Eğer 80 yıl boyunca etrafta etrafta dolaşacaksanız, gerçekten bu dünya için, kendiniz için anlamlı olacak bir şeyler yapın.

Varoluşsal kaygının, ölüm ve yaşam arasındaki sınırların farkındalığıyla ilişkili olduğu göz önüne alındığında, bu tür kaygıların, patolojik olmaktan ziyade kaçınılmaz olduğu aşikardır. Bundan dolayı, her birimiz bu kaygıları ortadan kaldırmaktan ziyade, mücadele etmek ve hayatımızı anlamlı kılmak için bir yol bulmalıyız.

existentialism

Varoluşçuluk ve Özgürlük

Varoluşçu filozoflar için özgürlük, kendi kendini evrimleştirmek için geçici bir fırsat olarak görülür. Özgür olmak isteyen kişi, önce hayatın değiştirilemeyecek sınırlarını, doğumu ve ölümü kabul eder. Başkalarının çizdiği sınırlardan öte gerçekten neler yapabileceğini, ne kadar yapabileceğini, son nefesine kadar tartar, kendini güncelleyerek yaşar. Hayatını gerçek anlamda, kendisi olarak yaşar. 

Aynı şekilde, özgürlük, kişi ve eylemleri için sorumluluk gerektirir. Bireyin, kendi kaygısıyla anılan tek bir varlık olduğunu düşünürsek, o zaman bireyin özgürlüğü ve sorumlulukları mutlaktır. Hareketlerinde özgür olmayan kişi sorumluda değildir. Hareketlerini, bir kişiye, bir dine, bir ideolojiye göre sınırlayan kişi, özgürlükten ve sorumluluktan vazgeçmiştir. Bu kişinin artık var olması ya da var olmaması arasında bir fark kalmamıştır.


Kişi kendinden bağımsız bir varlık olarak var olduğunda, tüm hayatı boyunca bir 'proje' ya da 'taahhüt' için sorumluluk üstlenir. Burada şunu belirtmeliyiz ki varoluşçuların çoğu Kantçı özgürlük kavramını ele alır:özerklik . Bu, rastlantısallık veya keyfilikten ziyade, özgürlüğün, kişinin kendisini bir yasanın bağlayıcılığından uzak, fakat kendi sorumluluklarının bilincinde olarak yaşaması gerektiğidir. 

Varoluşçuluk ve varoluş

Varoluşçu felsefenin temel konusu varolmaktır.

Sartre'a göre, varoluş özden önce gelir. Bu tanıma göre bir kişiliğin önceden tasarlanmış bir model veya kesin bir amaç üzerinde inşa edilmediği anlamına gelir, insan önce varolur, daha sonra hayata nasıl yön verdiği, aldığı kararlar ve yaptıklarıyla özünü şekillendirir.

Varoluşçuluk, insan varoluşuna ve varoluş koşullarına odaklanma eğilimindedir.

Varoluşçuluk, varolan bireyin, seçimleri ile yaşamını ve özünü şekillendirdiği, seçimin önemini vurgulayan bir felsefedir. Dış etkilerden bağımsız olarak, kendimizi şekillendirdiğimiz ölçüde kendimiz oluruz, Ne kadar özgürsek o kadar kendimiz gibi oluruz. Bu özgürlük bize kendi kaderimiz üzerinde kontrol olanağı sağlar.

Varoluşçuluk ve Saçmalık

Varoluşçuluk ile ilgili en ünlü ve sıradışı fikirler arasında 'saçmalık' gelir. İnsan varlığı, aşağıdaki duyulardan birinde 'saçma' olarak tanımlanabilir. 

Birincisi, pek çok varoluşçu, doğanın bir bütün olarak bir tasarımı olmadığını, varoluş sebebi olmadığını savundu. Her ne kadar doğal dünya fiziksel bilim ya da metafizik tarafından anlaşılabilir olsa da, bu anlayış ya da açıklamadan 'açıklama' olarak düşünülebilir. Böylece, doğa bilimlerinin başarıları da değer ve anlam doğasını boşaltır. Örneğin, yaratılan bir kozmosun aksine, bilimsel olarak tanımlanan kozmosun değer ya da anlam ile ilgili sorularımızı yanıtlamasını bekleyemeyiz. 

Üstelik, bu tür bir tanımlama, doğanın derin bir tahrifatının bedeli anlamına gelmektedir: yani, “doğanın kanunları” gibi ideal varlıkların konumlandırılması, ya da tüm gerçekliğin tek bir varlık modeli altında birleşmesi. İnsanoğlu, bu eksiklikten ve içten bir anlayışın imkansızlığından derinden haberdar olabilir ve olmalıdır. Örneğin Camus, insan varoluşunun temel sahnesinin bu sessiz mantıksızlıkla yüzleşmesi olduğunu savunuyor. 

existentialism

Varoluşçuluk ve Kalabalık

Varoluşçuluk, genellikle sosyal veya politik bir boyut taşır. Otantik olduğu sürece, insanoğlunun özgürlüğü belirli bir 'kararlılık' ya da 'bağlılık' gösterecektir ve bu da başkalarının varlığını içerecektir. 

Örneğin, Nietzsche Zerdüşt kitabında insanın dönüşümüne yardım etmede yaptığı çalışmalardan bahseder ve Nietzsche'de arkadaşlık kavramının çarpıcı bir analizi vardır; Heidegger için, bu fikri uzun zamandır geliştirmese de, başkalarıyla gerçek bir varoluş modu olmalı; Sartre, Beauvoir ve Camus'ta, gerçek bağlılığın sosyal ve politik yönü çok daha belirgindir.

Birçok varoluşçu 'kalabalık', 'horde' (Scheler) ya da 'kitleler' (José Ortega y Gasset) gibi terimler kullanır. Nietzsche'nin kasıtlı olarak kışkırtıcı ifadesi olan “sürü” insanlığın sadece hayvan olarak değil, uysal ve evcilleştirilmiş hayvanlar olarak yani sürü olarak betimlendiği görülmektedir. 

Bunların hepsinin kolektif terimler olduğuna dikkat edin: Özgünlük, kendini-bireyleşmiş veya meçhul olmayan olarak gösterir. Özgürlük ve kaygı içinde otantik olarak oluşturulmak yerine, değerler başkalarından kabul edilir, çünkü 'herkes böyle yapar'. 

Bu terimler genellikle belirli bir tarihi rezonans taşırlar. İnsan varoluşunun özellikle modern modlarının bir eleştirisini somutlaştırmak.  Kalabalık teması, varoluşçuluğun pozitif sosyal veya politik boyutuna dair bir soru soruyor: kolektif bir varoluş biçimi, asılsızlıktan başka bir şey nasıl olabilir? 19. ve 20. yüzyılda, otantik ve özgür varoluş için özellikle zorlayıcı bir ortam olarak görülebilen bir dizi siyasi ideolojiyi sunuldu. 

Örneğin, milliyetçilik özellikle Nietzsche tarafından eleştirildi. Sosyalizm ve komünizm: İkinci Dünya Savaşından sonra, Sartre kesinlikle bir komünistti, ama o zaman bile Fransız komünist partisini ve Sovyetler Birliği'ni katı ya da yetersiz devrimciler olarak eleştirdi.

Demokrasi:  Temsili demokrasinin, ne ile yönetildiğinden en habersiz, en cahil kalabalığı manipüle ederek, gerçeğin değil popülaritenin ve çıkarların peşinde koşan kalabalıklardan ibaret olduğu gerçeği yadsınamazdı.

YORUMLAR

Feat:
Ad

ARKEOLOJi,16,BiLiM,10,FELSEFE,6,MiTOLOJi,2,PSiKOLOJi,6,SANAT,9,SOSYOLOJi,9,TARiH,14,
ltr
item
uztarih.com l Tarih kainatın vicdanıdır: VAROLUŞÇULUĞUN ANA TEMALARI
VAROLUŞÇULUĞUN ANA TEMALARI
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9KiGtYW8G7il0fWoSQNbzZQCo9kgaclDDUFD0XGIEBNbhTSUQTeo6Sd9XJ70YlRnPy_1JmPb4QFZPaLn8gVWvSVcN5XJIH-YQJtUm_of6AYaD8E6DecE2rh2tAihvBLw4mza1HOTIWxo/s640/existentialism_1.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9KiGtYW8G7il0fWoSQNbzZQCo9kgaclDDUFD0XGIEBNbhTSUQTeo6Sd9XJ70YlRnPy_1JmPb4QFZPaLn8gVWvSVcN5XJIH-YQJtUm_of6AYaD8E6DecE2rh2tAihvBLw4mza1HOTIWxo/s72-c/existentialism_1.jpg
uztarih.com l Tarih kainatın vicdanıdır
https://www.uztarih.com/2018/07/varolusculugun-ana-temalari.html
https://www.uztarih.com/
https://www.uztarih.com/
https://www.uztarih.com/2018/07/varolusculugun-ana-temalari.html
true
518256124328164008
UTF-8
Tüm İletiler Yüklendi İleti bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Yanıtla Yanıtı İptal Et Sil Tarafından Ana Sayfa SAYFALAR YAYINLAR Hepsini Gör TAVSİYE ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM YAYINLAR İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfa Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz P.te Sal Çar Per Cum C.te Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Agu Eyl Eki Kas Ara Hemen Şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha eski Takipçiler Takip BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik tablosu